|
|
 |
1822 yılında Fransa'nın Dole şehrinde doğdu. 1846'da École Normale Supérieure'ün fen bölümünü bitirdi. 1847'de fizik ve kimya dalında doktora derecesini alan Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinlik konularındaki çalışmalarıyla adını duyurmayı başardı.1848'de Strasbourg Fen Fakültesi'nde yardımcı kimya profesörlüğüne yükseltildi. 1854'te Lille Fen Fakültesi'nde kimya profesörlüğüne ve Ecole Normale'de kurulmasını istediği araştırma laboratuarının yöneticiliğine getirildi. Bu laboratuarda, 1871'de şarbon, tavuk kolerası ve kuduzgibi virütik hastalıklar, bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalışmaya başlayan Pasteur, kuduz köpekler üzerindeki incelemelerini daha güvenli bir ortamda yapabilmek için 1885'te eski bir imparatorluk şatosunu amaca uygun olarak düzenleyerek, Pasteur Enstitüsü'nün çekirdeğini oluşturdu.
Pasteur, Strasberg'li Marie Laurent ile evlendi. Marie'nin eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendirmesi sayesinde Pasteur laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu. 1895 yılında Fransa'da öldü.
Akşemsettin
Akşemsettin, (1389/1390 - 1459 Göynük) asıl adı ile Şeyh Muhammed Şemsettin Bin Hamza, 15. yüzyılınsufilerinden biri ve Türk[kaynak belirtilmeli] bilim adamıdır.
1389 yılında Osmancık'ta doğmuştur. Daha sonra 7 yaşında babası Şerafeddin-i Hamza Şâmî ile çağımızda Samsun'a bağlı olan Kavak'a yerleşmişlerdir[1]. Haci Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmet’in hocalarındandır[kaynak belirtilmeli]. İstanbul'un manevi fatihi olarak da anılır[kaynak belirtilmeli]. Saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı Akşeyh veya Akşemseddin adlarıyla meşhur olmuştur. İskilip'te çocuklarından Nurulhuda'nın türbesi ile diğer yakınlarının mezarları vardır. Evlik köyünde bir cami yaptırmıştır[kaynak belirtilmeli]. Akşemsettin Amasya'da medreselerden eğitim aldıktan sonra büyük üne kavuşmuştu.
NASRETTİN HOCA
Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde 1208 yılında doğdu, 1284 yılında Akşehir’de öldü Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur. Önce Sivrihisar’da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı oldu. 1237′de Akşehir’e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim’in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu.
Jean de La Fontaine, Fransız şairi (1621-1695). Orman ve Sular idaresi yöneticilerinden birinin oğlu olan La Fontaine, babasının yerine aynı görevi almıştı; görevi ona çok boş zaman bırakıyordu, ama buradan aldığı para geçimine yetmiyordu. O da bu yüzden edebiyata atıldı ve her telden çalmağa başladı: şiir, roman, hikâye, güldürü, opera yazdı.
Yazdığı çeşitli eserler kısa bir süre içinde ona ün kazandırdı (özellikle Rabelais ve Boccaccio tarzında yazdığı Hikâyeler); maliye nazırı Fouquet onu himayesine alıp maaş bağladı. Fouquet gözden düşüp yargılandığı zaman La Fontaine ona sadık kalan birkaç kişiden biri oldu. Kırk yedi yaşında Masallar'mı yayımladı; bunların bazıları gözden düşen koruyucusunun başına gelen felâketlerden esinlenmiştir.
Çağının Tanığı
La Fontaine kendisinden önce kullanılmış (özellikle Eski Yunanistan'da Aisopos tarafından) bir biçimi benimsedi; genellikle insanların, özellikle çağdaşlarının kusurlarını (kurnazlık, cimrilik, övüngenlik v.b.) daha iyi gülünçleştirmek için kişilerini hayvanlar arasından seçti. Hattâ daha da ileri giderek, birçok masalında topluma da cesaretle el attı ve toplumun gülünç yanlarını, haksızlıklarını göz önüne serdi: «Güçlü ya da yoksul oluşunuza göre yargı kararları sizi aklar ya da karalar».
Bütün gülünçlüğüne ve görünüşteki hafifliğine rağmen, eserinin büyük bir bölümü siyasal nitelik taşır. Zaten bu durum Louis XIV'ün de gözünden kaçmamış ve saray kibarlığından yoksun bu şairi Versailles Sarayı'na kabul etmemiştir. Ne var ki, La Fontaine buna pek aldırış etmemiştir, çünkü destekten yoksun değildir. Önce Orleans düşesi, sonra evinde yazarlardan, hekimlerden ve büyük gezginlerden oluşan parlak bir topluluğu biraraya getiren Madame de La Sabliere ona ödenek bağlamıştır. La Fontaine ömrünü zengin bir Protestan bankerin evinde tamamlamıştır.
La Fontaine Masalları hemen bütün dünya dillerine çevrilmiştir. Türkiye'de Şinasi'nin «Kurt ile Kuzu» çevirisi, çocuk edebiyatımızın ilk eserlerinden biri sayılır. La Fontaine çevirilerinde, ünlü Türk şairi Orhan Veli Kanık'ın ayrı bir yeri vardır.
Almanya'nın Ulm kentinde dünyaya gelen Einstein, yaşamının ilk yıllarını Münih'te geçirdi. Lise eğitimini ve yüksek eğitimini İsviçre'de tamamladı fakat bir üniversitede iş bulmada yaşadığı zorluklar nedeniyle bir patent ofisinde müfettiş olarak çalışmaya başladı. 1905 yılı Einstein için bir mucize yıl oldu ve o dönemde kuramları hemen benimsenmemiş olsa da ileride fizikte devrim yaratacak olan dört makale yayınladı. 1914 yılında Max Planck'ın kişisel ricası ile Almanya'ya geri döndü. 1921 yılında fotoelektrik etki üzerine çalışmaları nedeniyle Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü. Nazi Partisi'nin iktidara yükselişi nedeniyle 1933'te Almanya'yı terk etti ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşti. Ömrünün geri kalanını geçirdiği Princeton'da hayatını kaybetmiştir.
Albert Einstein, özel görelilik ve genel görelilik kuramları ile iki yüzyıldır Newton mekaniğinin hakim olduğu uzay anlayışında bir devrim yaratmıştır. Sadece matematik hesaplamalar ve denklemler ile oluşturduğu kuramları sonradan deneysel olarak defalarca doğrulanmıştır.
|
|
 |
|
|
|
|